Günlük hayatımız bize tarih bilmenin önemini hatırlatıyor. Bu durum sadece güncel bölgesel tecrübeleri olan bizler için geçerli değil, aynı zamanda özellikle küresel akımlara bakıldığında daha geniş kapsamlı olarak ele alınabilir. Verimsiz ve toplumsal açıdan zararlı olduğu kanıtlanmış siyasi uygulamalarla defalarca karşı karşıya kalıyoruz. Tarih tekerrür etmeyebilir ama hatalar tekerrür eder ve bu da bize başladığımız yere dönüp dolaşıp aynı yere getiren bir döngüyü anımsatır. Akıllarda daimi bir soru var: Daha ne kadar?
Deneyimlerin bize yeterince faydalı ve amaca yönelik çözümler öğretmemesi tesadüf değil. Bunun pek çok nedeni olmakla birlikte, açıklamanın bir kısmı da tarihin öğretilme biçiminde yatmaktadır. Ve görünen o ki, öğrenme (kendi kendine eğitimin bir parçası olarak), tarih alanında hala yeterli sayıda uzmanın bulunmadığı dijital dünyaya aktarılıp önyargılar daha da hızlı ve kolay bir şekilde yeniden üretildikçe, sorun daha da karmaşık hale gelecek.
Biz tarihçiler, modern tarih çalışmalarına yönelik metodolojik yaklaşımları geliştirmek için uzun süredir çalışıyoruz, ancak bu çalışmalar genç nesillerin modern dijital ihtiyaçlarından ayrı kalıyor. Tarihin en çok istismar edilen alanlardan biri olması ve egemen milliyetçi politikalarla sürekli bir mücadele içinde olması durumu daha da karmaşık hale getiriyor. Ve şimdi bu mücadelenin dijital alana yayılması gerekiyor – bu hem yeni bir zorluk, hem de demokratikleştirilmiş alanlarda (bir algoritma ne kadar demokratik olabilirse!) tarihsel konulara modern yaklaşımlar sağlamak ve en önemlisi dijital etkileşim dünyasında yeni-eski meselelere uygun cevaplar vermek için bir fırsat. Eğer biz yapmazsak, yapay zeka yapacak. Ve unutmamalıyız ki yapay zeka yalnızca dijital içerikten öğrenir. Sonuç apaçık ortada.
Tüm bunlara ek olarak, başka bir bileşen de işimizi zorlaştırıyor. Bölgede tarihin hala yazılma ve okunma şekli milliyetçi politikalardan etkileniyor ve bu nedenle bölgede tarih yazımı ulusal anlatılarla (aşırı) yüklü, ulusal motiflerle dolu, soru sorulmadan yeniden üretilmek üzere tasarlanmış, anlamdan boşaltılmış bir kabuk ve bunun böyle olması bir tesadüf değil. Süreçleri anlayan ve farklı ülkelerdeki ve dönemlerdeki benzer kalıplar arasında bağlantı kurabilen bir öğrenci, içinde yaşadığı toplum hakkında da sorular sorabilir. Gençlerin dikkat sürelerinin kısalması, öğretmenler sıklıkla şikayet etse de, kaliteli öğrenmenin önünde bir engel olmak zorunda değildir sadece tarihsel anlatıları ve olayları öğretirken ve sunarken farklı yaklaşımlar benimsememizi gerektirir. Dijital dünya bize burada sayısız fırsat sunuyor ve bu nedenle aynı derecede bize ait olan bir zemine cesurca adım atıyoruz – modern çağ hepimizi yeni ihtiyaçlara uyum sağlamaya çağırıyor.
Günümüzün toplumsal eksikliklerinin farkına varan yeni yaklaşımlar (yeni mi ki!) sadece bir ihtiyaç değil, aynı zamanda bir zorunluluk haline geliyor. Ortak Tarih Kitapları projesi (jointhistory.net), ortak mekânların tarihine ilişkin algının birleştirilmesi sürecindeki en önemli adımlardan biridir. Çünkü mekân ve tarihsel süreçler hepimizi tek bir bütüne bağlarken, ulusal gündemler bizi ayrı, birbiriyle bağlantısız, çatışan kamplara bölüyor.
Deneyimli bir tarih öğretmeninin sınıfta kullanabileceği şekilde derlenen altı kitap, öğretim kalitesinde önemli bir ilerleme olarak, öğrencilerin kendi başlarına kullanabilmeleri için de hazırlanmıştır, öğrenciler halkların ulusal perspektifin dışında bırakılan tarihsel kaynaklarına da aşina olurlarsa, her tarihsel konuyu daha iyi anlayabilirler. Bir başka avantaj da tüm ders kitaplarının yerel dillerde olması, bu da okuma ve anlamayı kolaylaştırıyor.
Peki bu pratikte nasıl işliyor? Balkanlar’da ulus-devletlerin ortaya çıkışına adanmış ders kitabından alınmış bir örnek. Ulusal müfredatta ulusal kurtuluş sürekli olarak yüceltilir. Yeni bir ulus-devletin doğuşu, kurtuluşu daha görkemli ve bu süreçteki mücadele yöntemlerini tamamen meşru ve takdire şayan kılan zorlu geçmişle keskin bir karşıtlık içine yerleştirilir. Böylesine rafine bir anlatıda, kaderlerini aynı derecede muhteşem ve seçilmiş olarak algılayan diğer halkların özlemlerine yer yoktur. Böyle bir ortamda, diğer halklar ve onların özlemleri aynı sürecin bir parçası olarak açıkça görülmez, aksine bir engel haline gelir. Bu şekilde, ulusal önyargılar yaratılır ve bunlar nesiller boyunca meşrulaştırılarak sorgulamaya tabi olmayan bir bütünün parçası haline gelir.
Çok sayıda örnek gibi Ortak Tarih Kitapları, yerleşik anlatıları kırmak ve farklı perspektiflerden anlamak için alan açmak gibi bir başlangıç noktasından yola çıkmaktadır. Tarihsel gerçekliği anlamak için kalıplarımızı kırdıkça, aslında etrafımızdaki dünyayı daha iyi anlıyoruz. Anlayışın hakim olduğu bir dünyada önyargı, manipülasyon ve istismara daha az yer vardır. Artık kitaplar dijital dünyada da yer alıyor ve sosyal ağlardaki çeşitli kanallar aracılığıyla tarihçilerle etkileşim kuruluyor. Bu şekilde, kaliteli tarihsel içeriğin interaktif bir yaklaşım ve doğrudan temas yoluyla genç nesillere – zamanlarının çoğunu geçirdikleri yere – yaklaştırılmasına katkıda bulunuyoruz. Böylece bilginin demokratikleşmesi çemberi kapanırken (ya da açılırken!) aynı zamanda çevrimdışı alanlar ve milliyetçi müfredat da terk edilmiş oluyor. 21. yüzyıl zorluklarla dolu bir yüzyıl olacak. Ama biz hazırız.
Sanja Radović
Yazar bir tarihçidir ve Ortak Tarih Kitapları projesinde ortak çalışmaktadır